KUZEY KAFKASYA MUTFAĞININ KÜLTÜR. GELENEK VE İNANIŞLARINDAN BİRKAÇ ÖRNEK
"Sözün önü bilinmeden sonuda anlaşılmaz." anlamında bir söz vardır. Burada mevzu edilen Çerkes mutfağı ve sofra adabıdır. Kültür, bir bütündür. İçinden bir bölümünün alınarak anlatılmasından fazla birşey anlaşılamaz.. O bakımdan kısa da olsa bazı temel özelliklere değinmekte fayda vardır.
Bizler adigeyiz öyle değil mi?Ama ben kendi şahsım adına kendi kültürümü pek yaşayamadım çünki doğup büyüdüğüm şehirde çerkes yoktu ve sadece annemden ve anneannemden duyduklarımla bişeyler kulağıma girmeye başlamıştı.Ben bunun üzerine madem uygun bir ortamda büyüyemedim.Kendi kültürümü araştırmalıyım diye düşündüm.Uzunca bir süredir araştırıyorum çok fazla ADİGE arkadaşlarım oldu çok değerli ADİGELER tanıdım görüşüyorum.Onlar sayesinde çok şeyler öğrendim ve halen öğrenmeye devam etmekteyim.
Şimdi birkaç tane kendi mutfak gelenek göreneklerimizden örneği sizlerle paylaşmak istedim ve siteye yazmaya karar verdim.Özelikle yeni yetişmekte olan gençlerimize faydalı olabilir diye düşündüm.
Çerkesler, dede-nene, anne-baba, amca-hala, bacı ve kardeşlerin, gelinlerin; hatta aileye bağımlı yardımcıların bir arada yaşadığı büyük ailelerdi.
Mekan düzenleri o günün şartlarına göre ileri denecek düzeyde eşyalarıyla birlikte ihtiyaçlara cevap verecek durumdaydı. Aynı avlu içerisinde ağılı, ahırı, samanlığıyla, ambar, kiler, işlik, sütlük, mutfak ve misafirhane gibi ayrı ayrı birimlerden oluşan; gelinlerin, kızların, kaynana ve gençlerin, yardımcıların kendi adlarına kalacakları yerleri odaları vardı.
Ailenin çoğalmış olmasından dolayı ayrılmış olsalar dahi, aynı adla anılan bu sülale bireyleri birbirlerine karşı sorumluluk duyar, topluma karşı yükümlülüklerinde hassas olurlardı. Sülalede en üst otorite en yaşlı olandı. Bu, kendi sülalesinde olsun toplumda olsun görevlendirme ve denetleme yetkisine sahip olan doğal "Thamade-Ğahbe" idi. Bu yetki devredilemezdi ve kendi sülale adından bir büyüğü hayatta olan hiç kimseye, hiç kimse tarafından geçici olarak ta olsa bu paye verilemezdi. İkinci derecedeki yetkili, doğal Thamade`nin evde olan yaşlı kız kardeşi veya eşi idi. Bunlar gerektiğinde bazen Thamade`nin yetkisini de aşabilirlerdi.
Çerkesler, sahiplenici değil, düşmanına dahi ekmek verecek kadar ileri derecede paylaşımcı bir zihniyete sahipti. Birlikte yaşama sistemleri saygı esasına dayanır. Küçüğü büyüğüne itaat eder. Büyük küçüğünü gözetir. Bağlayıcı unsur "utanma" ayıp kazanmama hissi ve kararlılığı olurdu.
Çerkeslerde hangi vesileyle olursa olsun bir araya geldiklerinde (ölüm hariç) yeme içme yönünden mutlaka bir ağırlama tarafı olur. Bu da konunun şekli ve mahiyetine göre uygulamada bazı farklılıklar gösterirdi. İlk dünyaya gelen erkek çocuk için yapılan merasimler ve yaralıya yapılan eğlentiler de olduğu gibi.
Müjde yemeği, tazır yemeği, misafire davet, yeni gelini komşuların evlerine alma ağırlama yemeği ayrı ayrı şeylerdi. Eve getirilenden, hediye gelenden evde pişirilenden, şeker katılarak hazırlanan ilk ağızdan, ilk elde edilen diğer yiyeceklerden komşular nasiplendirilirdi.
AİLEDE YEMEK
Geleneksel Adige kültüründe evin en büyüğüne ayrı bir sofra kurulur, evin kızı ya da delikanlısı ona hizmet ederdi. Kimse olmadığı zamanlarda kardeşlerde ağbeyleriyle sofraya oturabilirdi.
Amca ve yeğenler birlikte yer, hala da onlara refakat edebilirdi. Kız ya da evin eski gelini hizmet ederdi.
Nine ya da kayınvalide, hala, torunlarıyla birlikte yer, gelinler onlara yardım ve hizmet ederlerdi.
Evin kızları ve gelinleri ayrıca birlikte yerlerdi. Hanımların sofrasına ve mutfağına çocukların dışında erkek alınmazdı. Haliyle erkeklerin sofrasına da çocuk ve hanımlar oturmazdı.
Yapılan yemeklerden, değişiklik olur, belki de canı çeker diye; yaşlısı ve hastası olan komşuya, bir de muhtaç olanlara pay gönderilirdi.
Eskiden sabahları et suyu, süt içmek gibi kalmuk çay içme alışkanlığı da vardı. Bunu içmek için "Hup" dedikleri, baş kısmı kahve fincanına benzer (bir nevi küçük kepçe) şimşir ya da meşe ağacından yapılmış kaşıklar kullanılırdı.
Bu arada yeri gelmişken KALMUK ÇAYI ndan bahsetmek isterim.
Orta Asya ve Sibirya'nın sert ve uzun kışlarından dolayı beslenmede sıcaklık ve sindirim kolaylığı için proteinli ve yağlı yemeklere ağırlık verilmiştir. Bu sütlü, tuzlu çay Kafkasya bölgesinde Karacay/Malkar'ların Kalmuk Çayı olarak bilinirken Tatarlar Kalmak Çay diye adlandırmışlardır. Kırgız ve Uygurlarda ise Atkan Çay olarak biliniyor. Özbekler kaymak veya yoğurtlu kaymak (sour cream) eklerler ve Şirin Çoi diye adlandırırlar. Tuva Türkleri ise Suttug Şay, Tibetliler, Po Cha ve Moğollar Suute Tsai derler. Hem Tibetliler hem Moğollar olsun yak sütü ile bu çayı yaparlar.
Kalmuk çayı;Kuşburnu ağacının ufak dallarının ucundan küçük parçalar kesilir. Bu parçalar çaydanlıkta kaynatılır.
2- Süt, kara biber, tereyağı, tuz başka bir kapta karıştırılır ve süzülür.
3- Buna çaydanlıktaki su eklenir ve tekrar kaynatılır ve içime hazır hale getirilerek yapılır.
YEMEKLERDE UYULAN GELENEKSEL KURALLAR
Yemeklerde sofraya herkes kendi konumuna uygun olan yere oturtulur. Serviste ona göre yapılırdı. Ev içi yemeklerde herhangi bir ön konuşmaya gerek duymadan yemeğe başlanırdı.
Misafir genç ve büyüğün sofrasına oturtulmuşsa, ev sahibinin buyur demesiyle yemeğe başlanırdı. Yemekte uygun (aile dışından) üçüncü bir şahıs varsa temenni konuşmasını o yapar ve yemeği ilkin ev sahibi başlatırdı. Misafirin, sofraya oturanlardan çok yaş farkı yoksa, temenni konuşmasını misafir yapardı.
Misafir ve yaşlı sofradan çekilmeden daha küçük olanlar yemeği bırakmaz ve sofradan kalkmazlardı.
Sofranın çok olduğu, toplu yemeklerde, başka odada olanlarda büyüklerinin temennilerine, kabül olsun diye katılarak yemeğe başlarlardı.
Bu nevi toplu yemeklerde ayakta bekleyen gözlemci durumda olanlara da ekmek arasında, ayakta yiyebileceği ufak bir pay verilmesi de adettendi.
Yemek servisi sonuna doğru, yarım baş getirildiğinde bir kenarda bekletilir ve yemek bittiğinde, Thamade ve misafir dışında yaşça daha büyük ve ehil olan birisi tarafından yarım baş kırılarak herkese tabakta birer parça sunulurdu.
Yemeğe raslayanın yemeği reddetmesi, akşam yemek varti evin terk edilmesi görgüsüzlük sayılır, teklifsiz sofraya oturulması ve fazla nazlanılması da yadırganırdı.
İşte sizinle birkaç geleneğimizi paylaştım.Tabi mutlaka ve mutlaka geleneklerimizin sürmekte olduğu yerler vardır olduğunuda bazı arkadaşlarımdan duyuyorum.Bilenlerde belki kimisi zevkle yapıyor kimiside artık devir değişti biraz daha zamana ayak uydurarak yaşayalım diyor.Mutlaka zamana ayak uydurmamız gerekiyor ama bunlarıda unutmadan bazı zamanlarda ön plana çıkartmamız gerekir diye düşünüyorum.Söylediğim gibi özellikle yeni yetişmekte olan GENÇ ADİGELERİMİZE kültürümüzü devam ettirmek için unutturmamamız gerekir diyorum.
Atalarımıza bizlere bıraktıkları bu değerli KÜLTÜR GELENEK VE GÖRENEKLER için minettarız diye düşünüyorum ve çok TEŞEKKÜR ediyorum.
GÖRÜŞMEK DİLEKLERİMLE ŞİMDİLİK HOŞÇAKALIN VE KÜLTÜRÜMÜZÜ UNUTMAYALIM DİYORUM.
Fatmagül SÖNMEZ
GIDA TEKNİKERİ
Gelen Yorumlar
Bu dökümana henüz yorum yapılmamış, aşağıdaki formdan yorumunuzu ekleyebilirsiniz.